Sömürgeciler, emperyalistler ve işgalciler, bir ülkeyi işgal ettiklerinde genellikle bölge halkını şeytanlaştırarak soykırımlarına başlarlar. Bu yaklaşım, vicdanlarını rahatlatmak için kullanılır. Kendilerini "medeni" olarak gören bu güçler, işgal ettikleri halkları "medeni olmayan vahşi toplumlar" olarak niteler. Özellikle 11 Eylül sonrasında ABD Başkanı George Bush, hem Afganistan hem de Irak halkları için benzer ifadeler kullanmıştır. Yıllardır Batılı liderler, Latin Amerika, Afrika ve Asya'da sömürdükleri halklar için bu tür ifadeleri kullanmaktadır.
Emperyalizmin destekçisi Siyonist liderler de, topraklarını işgal ettikleri Filistinliler için benzer ifadeleri yıllardır kullanmaktadır. Örneğin, son Gazze saldırısından önce, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Filistinliler için 'hayvan' benzetmesi yapmış ve "İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz" demiştir. İsrailli eski bakan Rehavam Zeevi ise "Araplar bittir, Arafat Hitler'dir" ifadesini kullanmıştır. İsrail'in kurucu cumhurbaşkanlarından David Ben-Gurion, "Arap toplumunu oduncu ve garson düzeyine indireceğiz" demiş, eski Başbakanlardan Golda Meir ise "Filistinli diye bir şey yok. Hiçbir zaman olmadı" ifadesini kullanmıştır.
Batılı liderlerin soykırımlar ve katliamlar karşısında rahat hareket etmelerinin bir diğer nedeni de üniversitelerde okutulan sosyal bilimlerden kaynaklanmaktadır. Sosyal bilimler, 200 yıldır genellikle egemenlerin ve sömürgecilerin keşif koludur. Antropoloji, psikoloji, sosyoloji ve etnoloji gibi bilimler, işgal edilecek ülkenin insanını dehümanize eder. Sosyal bilimler, işgal edilen halklar hakkında "bunlar bizden değil, yamyamdır ya da medeni değildir" gibi fikirleri ortaya atarak soykırımı meşrulaştırır.
Örneğin antropologlar, yamyamlığı yıllarca Afrika'nın milli kültürüymüş gibi yansıtmıştır. Hollywood filmleri bu algıyı daha da korkutucu hale getirmiştir. Batı medyası, Uganda'nın eski Devlet Başkanı İdi Amin'in insan eti yediği yalanını yaymıştır. Bugün emperyalistler ve siyonistler, işgal edecekleri bir ülkenin liderini "terörist" ilan edip işgal etmeye çalışmaktadır.
Amerika'nın birçok ülkeyi işgalini meşrulaştıran da yine sosyal bilimlerdir. Örneğin, sosyoloji toplumları sınıflandırır: “mülkiyet toplumları” evleri barkları olanlar, “avcı toplayıcı toplumlar” ise kızılderiler gibi evleri olmayan ne topladı iseler onu yiyen toplumlar olarak tanıtıyor. Bunun için avcı-toplayıcı toplumların topraklarının olamayacağını bundan dolayı da üzerinde gezindikleri toprakların sözde medeni güçler tarafından işgal edilebileceğini savunur.
Bu konuda öne çıkan isimlerden biri de siyonist felsefeyi benimsemiş olan Amerikalı düşünür Bernard Lewis'tir. Tarihçi olup İstihbarat servisinde çalışmış olmanın ve savaşta kazanan tarafta bulunmanın verdiği duyguyla olacak ki -akademik gibi görünen- bütün kitaplarında Arapları ve Türkleri başta olmak üzere, batı ile uyumlu olmayan herkesi “medeni olmayanlar” sınıfını koymaya çalışmaktadır. Örneğin Lewis’e göre kölelik “masum” batı toplumuna İslâm tarafından ihraç edilmiştir. Kölelik kurumunun gerçek suçlusu Batılılar değil müslümanlardır. Bu tarihçi ve siyasetçi kâh “Büyük İsrail” iddiasının İsrail’in hakkı olduğunu savunurken kâh İslâm dünyasında İslâmî hareketlerin iktidara gelme ihtimalleri dolayısıyla özgür seçimlerin gerçekleştirilmemesi, kendisi açık açık söylemese de bölgedeki tiranların, diktatörlerin desteklenmesi tavsiyesinde bulunuyor. Edward Said, bundandır ki Lewis'i yaşayan oryantalistlerin en önemlilerinden biri olarak niteler.
Hasıl-ı Kelam, Gazze'deki kutsal direniş, sosyal bilimler alanında da bir değişim gerektiğini açıkça ortaya koydu. Batı'nın demokrasi, insan hakları ve uluslararası hukuk anlayışı, kendi çıkarlarına hizmet ettiğinde devreye girmektedir. Sosyal bilimler, 200 yıldır emperyalistlerin ve onların uşağı olan siyonistlerin işgal ve sömürülerini meşrulaştırmak için diğer halkları aşağılamaktadır. Almanya'da ortaya çıkan belgeler, “Frankfurt Okulu”nun CIA için çalıştığını göstermiştir. Bu, sosyal bilimlerin bütün alanlarıyla ilgili kitapların tarihin çöplüğüne atılma zamanının geldiğini göstermektedir. Ardından bu coğrafyanın aydınları ve akademisyenleri, her alanla ilgili kendi kavramlarını ve kitaplarını ele almalıdır.
Bu durum, sosyal bilimlerin egemen güçlerin elinde bir araç haline geldiğini ve bu alanlardaki bilginin, işgalci ve sömürgeci politikaları destekleyici bir şekilde kullanıldığını göstermektedir. Sosyal bilimlerin bu şekilde manipüle edilmesi, onların objektif ve tarafsız olmalarını engellemekte, bu da tarih, antropoloji, sosyoloji gibi disiplinlerin gerçek amacından sapmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, bu durum, sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması ve daha adil, objektif bir yaklaşımla ele alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Böyle bir yeniden yapılandırma, bu bilim dallarının daha doğru ve dengeli bir perspektiften gelişmesine olanak sağlayacaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Turan KIŞLAKÇI
Sosyal Bilimler, Hayvanlar ve Siyonistler!
Sömürgeciler, emperyalistler ve işgalciler, bir ülkeyi işgal ettiklerinde genellikle bölge halkını şeytanlaştırarak soykırımlarına başlarlar. Bu yaklaşım, vicdanlarını rahatlatmak için kullanılır. Kendilerini "medeni" olarak gören bu güçler, işgal ettikleri halkları "medeni olmayan vahşi toplumlar" olarak niteler. Özellikle 11 Eylül sonrasında ABD Başkanı George Bush, hem Afganistan hem de Irak halkları için benzer ifadeler kullanmıştır. Yıllardır Batılı liderler, Latin Amerika, Afrika ve Asya'da sömürdükleri halklar için bu tür ifadeleri kullanmaktadır.
Emperyalizmin destekçisi Siyonist liderler de, topraklarını işgal ettikleri Filistinliler için benzer ifadeleri yıllardır kullanmaktadır. Örneğin, son Gazze saldırısından önce, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Filistinliler için 'hayvan' benzetmesi yapmış ve "İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz" demiştir. İsrailli eski bakan Rehavam Zeevi ise "Araplar bittir, Arafat Hitler'dir" ifadesini kullanmıştır. İsrail'in kurucu cumhurbaşkanlarından David Ben-Gurion, "Arap toplumunu oduncu ve garson düzeyine indireceğiz" demiş, eski Başbakanlardan Golda Meir ise "Filistinli diye bir şey yok. Hiçbir zaman olmadı" ifadesini kullanmıştır.
Batılı liderlerin soykırımlar ve katliamlar karşısında rahat hareket etmelerinin bir diğer nedeni de üniversitelerde okutulan sosyal bilimlerden kaynaklanmaktadır. Sosyal bilimler, 200 yıldır genellikle egemenlerin ve sömürgecilerin keşif koludur. Antropoloji, psikoloji, sosyoloji ve etnoloji gibi bilimler, işgal edilecek ülkenin insanını dehümanize eder. Sosyal bilimler, işgal edilen halklar hakkında "bunlar bizden değil, yamyamdır ya da medeni değildir" gibi fikirleri ortaya atarak soykırımı meşrulaştırır.
Örneğin antropologlar, yamyamlığı yıllarca Afrika'nın milli kültürüymüş gibi yansıtmıştır. Hollywood filmleri bu algıyı daha da korkutucu hale getirmiştir. Batı medyası, Uganda'nın eski Devlet Başkanı İdi Amin'in insan eti yediği yalanını yaymıştır. Bugün emperyalistler ve siyonistler, işgal edecekleri bir ülkenin liderini "terörist" ilan edip işgal etmeye çalışmaktadır.
Amerika'nın birçok ülkeyi işgalini meşrulaştıran da yine sosyal bilimlerdir. Örneğin, sosyoloji toplumları sınıflandırır: “mülkiyet toplumları” evleri barkları olanlar, “avcı toplayıcı toplumlar” ise kızılderiler gibi evleri olmayan ne topladı iseler onu yiyen toplumlar olarak tanıtıyor. Bunun için avcı-toplayıcı toplumların topraklarının olamayacağını bundan dolayı da üzerinde gezindikleri toprakların sözde medeni güçler tarafından işgal edilebileceğini savunur.
Bu konuda öne çıkan isimlerden biri de siyonist felsefeyi benimsemiş olan Amerikalı düşünür Bernard Lewis'tir. Tarihçi olup İstihbarat servisinde çalışmış olmanın ve savaşta kazanan tarafta bulunmanın verdiği duyguyla olacak ki -akademik gibi görünen- bütün kitaplarında Arapları ve Türkleri başta olmak üzere, batı ile uyumlu olmayan herkesi “medeni olmayanlar” sınıfını koymaya çalışmaktadır. Örneğin Lewis’e göre kölelik “masum” batı toplumuna İslâm tarafından ihraç edilmiştir. Kölelik kurumunun gerçek suçlusu Batılılar değil müslümanlardır. Bu tarihçi ve siyasetçi kâh “Büyük İsrail” iddiasının İsrail’in hakkı olduğunu savunurken kâh İslâm dünyasında İslâmî hareketlerin iktidara gelme ihtimalleri dolayısıyla özgür seçimlerin gerçekleştirilmemesi, kendisi açık açık söylemese de bölgedeki tiranların, diktatörlerin desteklenmesi tavsiyesinde bulunuyor. Edward Said, bundandır ki Lewis'i yaşayan oryantalistlerin en önemlilerinden biri olarak niteler.
Hasıl-ı Kelam, Gazze'deki kutsal direniş, sosyal bilimler alanında da bir değişim gerektiğini açıkça ortaya koydu. Batı'nın demokrasi, insan hakları ve uluslararası hukuk anlayışı, kendi çıkarlarına hizmet ettiğinde devreye girmektedir. Sosyal bilimler, 200 yıldır emperyalistlerin ve onların uşağı olan siyonistlerin işgal ve sömürülerini meşrulaştırmak için diğer halkları aşağılamaktadır. Almanya'da ortaya çıkan belgeler, “Frankfurt Okulu”nun CIA için çalıştığını göstermiştir. Bu, sosyal bilimlerin bütün alanlarıyla ilgili kitapların tarihin çöplüğüne atılma zamanının geldiğini göstermektedir. Ardından bu coğrafyanın aydınları ve akademisyenleri, her alanla ilgili kendi kavramlarını ve kitaplarını ele almalıdır.
Bu durum, sosyal bilimlerin egemen güçlerin elinde bir araç haline geldiğini ve bu alanlardaki bilginin, işgalci ve sömürgeci politikaları destekleyici bir şekilde kullanıldığını göstermektedir. Sosyal bilimlerin bu şekilde manipüle edilmesi, onların objektif ve tarafsız olmalarını engellemekte, bu da tarih, antropoloji, sosyoloji gibi disiplinlerin gerçek amacından sapmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, bu durum, sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması ve daha adil, objektif bir yaklaşımla ele alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Böyle bir yeniden yapılandırma, bu bilim dallarının daha doğru ve dengeli bir perspektiften gelişmesine olanak sağlayacaktır.