Hava Durumu

AK Parti’nin 22. Yılı ve Türkiye’nin Yeni Bir Hikâyeye Olan İhtiyacı

Yazının Giriş Tarihi: 25.08.2023 19:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.08.2023 11:33

Ak Parti'nin 22. kuruluş yıl dönümünü kutladığı günlerdeyiz. Ak Parti, kuruluşundan 14 ay sonra tek başına iktidara gelerek Türkiye'nin siyasi ve ekonomik geleceğini şekillendirmeye başladı. Kuruluşundan bu yana geçen zaman içinde Ak Parti, Türk siyasetini dönüştüren ve Türkiye'nin kalkınması için adımlar atan bir parti olarak kendini kanıtladı. Böylece siyasi tarihimizin önemli kilometre taşlarından biri hâline geldi.

Ak Parti'nin tarihi, Türkiye'nin 90'lı yıllardaki siyasi, ekonomik ve toplumsal zorluklarına çare bulmak/olmak amacıyla başlamıştı. Bu dönemde ülke, bir dizi krizle boğuşuyordu ve Ak Parti, Türk toplumuna umut ve nefes aldırma misyonunu üstlenmişti. Parti lideri (Başbakan, Cumhurbaşkanı) Recep Tayyip Erdoğan'ın karizmatik önderliği, partinin yol haritasını belirlemişti. Bu sayede vesayet rejimleri yıkıldı ve milletin iradesi öne çıktı.

Ancak 22 yıl sonra gelinen noktada hem küresel hem de yerel düzeyde pek çok değişiklik yaşandı. Bu değişen dinamikleri iyi bir şekilde okuyacak yeni bir hikâyeye ve siyasi vizyona ihtiyaç duyulmakta. Çünkü günümüz dünyası, tarihin en büyük değişim ve dönüşümünü yaşıyor. Teknolojik gelişmeler, dijital çağın getirdiği yeni zorluklar, toplumların değerlerindeki kaymalar ve küresel siyasi dengelerdeki değişimler, Ak Parti'nin yeni bir hikâye arayışını tetikliyor.

11 Eylül sonrası dünya, ABD'nin giriştiği savaşlar ve küresel dengelerin kaymasıyla şekillendirilmeye çalışıldı. Ancak bu süreçte BRICS ülkeleri gibi yeni güçler de ortaya çıktı, Batı'nın hegemonyasına meydan okudu. Türkiye de bu süreçte kendi ulusal vizyonunu güçlendirdi, bölgesel etkinliğini artırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünya beşten büyüktür," ifadesi ile bağımsızlığın ve çok kutuplu bir dünya düzeninin önemini vurguladı.

Dijital çağın yarattığı sanal dünya ise insanların gerçek dünyadan kopmasına neden olmuştu. İnsanların hayatlarında kökten değişimler meydana gelmişti. Toplumlar, sosyal ilişkilerini sanal platformlarda kuruyor ve bu durum ruhsal ve psikolojik sorunları da beraberinde getiriyordu. İnsanlar arasındaki ilişkiler yüzeyselleşmiş, odaklanma sorunları artmış, hiperaktivite ve narsisizm yaygınlaşmıştı. Bu durum, bireylerin ve toplumların huzursuzluğunu ve memnuniyetsizliğini artırdı. Sosyal medya, bilgi kirliliği ve yanıltıcı haberlerle dolu bir alan hâline geldi, insanların düşünce tarzlarını etkilemeye başladı. Bireyselciliğin arttığı, empatinin azaldığı bir dönemde kin ve nefret söylemleri insanları trolleştirdi.

İnsanların kendilerini sürekli olarak başkalarıyla kıyasladığı bir döneme girdik. Bu da depresyon, anksiyete, narsisizm gibi ruhsal sorunların artmasına neden oldu. Toplumsal değerlerin ve dayanışmanın yerini bireysel menfaatler aldı. Her şeyden bezmiş, nereye koştuğunu bilmeyen, sosyal medyadaki malumat üzerinden bir dünya inşa eden nesiller zuhur etti. Toplumsal ayrışmalar, ideolojik ayrılıklar ve nefret söyleminin yükselmesi, insanların birbirine daha az tahammül gösterdiği bir döneme işaret ediyordu. Yerinde duramıyor insanoğlu. Gündemi ise aralıksız olarak “güncel”leniyordu. Böylelikle son yıllarda yeni bir yaşam biçimi ortaya çıkmış oluyordu. Sosyologlar, psikologlar, filozoflar, siyasetçiler ve din adamları ise sürüncemede kalmış, depresyondan çıkamayan, sürmenaj olmuş insanın durumunu analiz etmeye, anlamaya ve yorumlamaya çalışıyordu.

Biyolojik ve psikolojik olarak büyük değişim yaşıyor dünya halkları. Borçlanmış, yalnızlığa mahkûm edilmiş, ziyan edilmiş hayatlar, boş umutlar peşinde koşan, içtimai çözülmelerin zirve yaptığı, belleklerin aşındığı, zulmün her yeri sardığı dijital çağda bireysel insan hem incinmiş hem de travmaları ile uğraşıyor. Küçüğünden büyüğüne herkes depresyonda. Haset, kıskançlık, narsizm vb. ruhsal hastalıklar tavan yapmış durumda. Bu çağda, toplumsal ve çevresel yıkımın yoğunlaştıkça yoğunlaştığı, gündelik hayatın onarılamazlığını ve zehirlenmişliğini çoktan geçtiği bir aşamadayız.

Fakirinden zenginine, sanatçısından aydınına, dindarından sekülerine hiç kimse hayatından memnun değil. Kimi devleti suçluyor, kimi anne babasını suçluyor, kimi dini ve dindarları suçluyor, kimi laikleri ve solcuları suçluyor, kimi liberalleri ve siyasileri suçluyor, kimi Tanrı’yı suçluyor, kimi komşusunu, kimi dostlarını, kimi yöneticilerini, kimi ülkesindeki iktidarları suçluyor, kimi küresel sistemi suçluyor, kimi sevdiklerini suçluyor… Kısacası herkes birbirini suçluyor ve kimse de hayatından memnun değil. Bundan dolayıdır ki toplum bölünüyor, siyaset umut vadetmiyor, aileler dağılıyor, dostluklar bitiyor… Kavga ise sanal dünyada trol hesaplar üzerinden iftira ve yalanlarla devam ediyor. Kimsenin kimseyi ikna edemediğine, buna karşılık umutsuzluğun ve kaosun her geçen gün arttığına tanıklık ediyoruz.

Dünyada siyaset tarzı da büyük değişim yaşadı son yıllarda. Almanya’da yaşayan Güney Koreli ünlü düşünür Byung-Chul Han’ın ifadesiyle “Yurttaş tüketici hâline gelmiştir. Yurttaşın özgürlüğü yerini tüketicinin edilginliğine bırakır. Tüketici olarak seçmen bugün siyasete, toplumu şekillendirmekte etkin bir rol almaya gerçek bir ilgi göstermemektedir. Ortak siyasi eylem gerçekleştirmeye ne isteği ne de yeteneği vardır. Siyasete sadece edilgin bir biçimde, homurdanarak, şikâyet ederek tepki verir, tıpkı hoşuna gitmeyen hizmet ya da mal sektörüne yaptığı gibi. Siyasetçiler ve partiler de bu tüketim mantığı uyarınca davranır. ‘Sunmak’ zorundadırlar. Böylelikle de tüketici olarak seçmeni tatmin etmesi gereken tedarikçiler durumuna düşerler.”

Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şekilde insanoğlunun amaç ve hedefleri keskin bir şekilde değişiyor. İnsan hakikatten uzak, mana ve anlamı kaybeden bir dünyanın içinde bocalıyor. Teknolojinin insan hayatını tarumar ettiği, gerçek hayatı sanallaştırdığı bir çağdayız. Onun için hangi kesimden ya da taraftan olursa olsun bir avuç trolün ve TikTok zihinli insanın kitleleri etkilediği dönemlerden geçiyoruz. Artık her şey alay ya da eğlence konusu olabiliyor. Aptallaşan bir insanlık ile karşı karşıyayız. Bütün sistemleri iflas eden Batı medeniyeti, dünyaya LGBTQ’yü neo-liberalizm adı altında büyük bir değer olarak dayatıyor.

İster iktidar yanlısı ister muhalif olsun kitleleri bir araya getiren tek şey menfaat ve para… Ortak bir ülküsü ve amacı kalmadı insanoğlunun. Hastaneler ve psikoloji merkezleri mantar gibi bitiyor dünyanın her yerinde. Çünkü insanlık tarihinin en büyük siyasi, iktisadi, içtimai ve ruhi değişim ve dönüşümüne tanıklık ediyor. Kimsenin elinde bir çözüm yok. Solcusu, seküleri, ayyaşı dinde ruhu için yer ararken dindarlar ise kafa karışıklığından deizme yöneliyor. Hakikatte bu, dijital çağın üzerimize yağdırdığı malumatfuruşluğun bir neticesi. Onun için insanlar eğlence merkezlerine akın ediyor. Herkes bulunduğu ülkedeki şehirleri ya da dünya ülkelerini geziyor. İnsanlar ya bir şeyden kaçıyor ya da bir arayışta. Çözüm için ise ne iktidarların ne muhaliflerin ne aydınların ne dindarların ne de STK’ların elinde elle tutulur bir reçete bulunmamakta.  

Tarihin her döneminde olduğu gibi bu döneminde de tanıklık ettiğimiz tek gerçek, tarihin büyük dönüşüm yaşadığı dönemlerde güçlü liderleri olan iktidarların, muhalefetlerin, kurumların ve STK’ların ayakta kalabildiği gerçeği. Ak Parti'nin bu yeni döneminde, değişen dinamiklere uygun bir hikâye yazma ihtiyacı bulunuyor. Bu zorlu dönemde Ak Parti'nin kuruluşundaki başarı hikâyesinin yeni bir vizyonla güncellemesi gerekmektedir.

Ak Parti, değişen dünya koşullarını ve toplumsal dinamikleri anlayarak politika üretmelidir. Sosyal medyanın etkisini de göz önünde bulundurarak bireylerin dikkatini çekecek gerçekçi ve sürdürülebilir çözümler sunmalıdır. Ekonomik eşitsizlikleri azaltan, toplumsal dayanışmayı teşvik eden bir yaklaşım benimsemelidir. Ak Parti, 22 yıl önceki başarılarına dayanarak bu yeni dönemin gereksinimlerini ve zorluklarını anlamalıdır.

Bu dönemde liderlik de büyük bir önem taşıyor. Güçlü liderler, değişim ve belirsizlik dönemlerinde toplumun rehberliğini üstlenebilirler. Ancak liderlerin, değişen dünya dinamiklerine uygun bir şekilde yol haritaları çizmeleri ve yeni nesillerin ihtiyaçlarına cevap vermeleri gerekmektedir.

Yeni bir hikâye sadece Ak Parti için değil, tüm siyasi partiler, toplum liderleri ve aydınlar için de bir zorunluluktur. Toplumsal barışı, ekonomik sürdürülebilirliği ve insanların ruhsal sağlığını korumak için yeni bir perspektife ihtiyaç vardır. Bu perspektif, sadece siyasi arenada değil, toplumsal, ekonomik ve psikolojik alanlarda da çözümler sunmalıdır.

İşte bu durumda Ak Parti’nin iki gerçeğe çok çok dikkat etmesi gerekiyor:

1-Dünyanın neresinde olursa olsun, hatta tarihin hangi döneminde olursa olsun 22 yıllık bir siyasi oluşumun daima bozulma yaşayacağı gerçeğini kabul etmelidir. Çünkü liderin davranışlarını, isteklerini ve kızgınlıklarını öğrenen insanlar oluşturdukları küçük gruplarla halk ve lider arasına büyük perde örerler. Lidere her şeyi iyi göstermek için raporları ona göre hazırlarlar. Kendi istedikleri insanları atamaya gayret ederler. Lidere yakınlıkları dolayısıyla işin ehli insanları yaftalayıp uzaklaştırırlar. Liderler bu dönemlerde çok zor da olsa yeni kadrolar için devrimci bir ruhla hareket etmelidir. Siyasi bozulmaları görmeli ve buna çözümler bulmalıdır. Siyasî bozulmaları inkar, zaten sosyal medyadaki malumatlarla ‘şaftı kaymış’ insanları daha bir kine ve nefrete sürükleyecektir. Unutulmamalı ki Mekke’de münafıklar yoktu, Medine’de ortaya çıktılar. Bazen münafıkların çokluğundan insanlar gerçek dostlarını göremez olur.

2-Ak Parti’nin elinde olmamasına rağmen son 10 yılda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de toplum büyük bir değişim yaşadı. Cemaatler, tarikatler, sağcılar, solcular, laikler, muhafazakârlar, aydınlar, STK’lar ve fertler maalesef yaşanan her toplumsal olaydan iktidarı sorumlu tutuyor. Sosyal ve psikolojik sorunların çokluğundan dolayı iktidar bu alanlara da siyasi çözümler üretmeye çalışıyor. Ak Parti’ye çağrım psikolojik sorunların bu kadar arttığı bir çağda insan problemlerini çözmek için siyasi yasalar için acele etmemeli ve bunun için de muhafazakâr bir parti olmasından dolayı dini söyleme de asla başvurmamalıdır. Bunun ters teptiğini iyi bir şekilde görmelidir. Siyasi ve iktisadi sorunlara odaklanılmalıdır. Sosyal ve psikolojik sorunları STK’ların ve aydınların sorumluluğuna tevdi etmelidir.

Sonuç olarak, 22 yıl sonra Ak Parti'nin yeni bir hikâyeye ihtiyacı olduğu ayan beyan ortada. Değişen dünya şartlarına uyum sağlayan, dijital çağın getirdiği zorlukları anlayan ve toplumsal çözümler sunan bir hikâye sadece parti için değil, toplum için önemlidir. İnsanların ruhsal ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler sunulmalıdır.

Ak Parti, sadece siyasi zaferler değil, insanların yaşam kalitesini artıracak adımlarla da öne çıkmalıdır. Çünkü Ak Parti’nin 7 Ekim’de oluşturacağı yeni bir hikâye, Türkiye’nin yeni yüzyılında gelecek nesillerin yaşanabilir bir dünyada var olma mücadelesine rehberlik edecektir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.