Antakya’da... ekmeğini yedik, suyunu içtik. Misafir olmadık, ev sahibi gibiydik. Yüreğimizin yarısı orada kaldı.
Adana’da gençliğimiz geçti, hatıralar bıraktık sokaklarında… Ve 6 Şubat geldi.
Gecenin köründe gelen sarsıntı, sadece binaları değil, umutlarımızı da yıktı.
Günlerce haber alamadık. Sevdiklerimizin sesine hasret, gözyaşıyla bekledik.
Bazen bir ses, bazen bir nefes, bazen bir fotoğraf… Her şey birer mucizeye dönüştü.
O günden sonra hiçbirimiz aynı olmadık.
Bugün bu satırları yazarken kendimi borçlu hissediyorum.
Yaşadıklarımızı kelimelere dökmek bile zor ama susmak da ağır.
İstanbul depremi hepimizin kalbinde duran, adını anarken bile yutkunduğumuz bir korkuydu.
Korktuğumuz gibi olmadı belki ama…
Korkularımız kafamıza çivi gibi çakıldı.
Bu ülkede, bir sokakta çığlık duyulsa diğer şehir suskun kalamaz.
Depremler sadece fay hatlarında olmaz, insanların hayatlarında da derin yarıklar açar.
Şimdi soruyoruz kendimize:
Evlerimizi bırakamayız…
Memleketimizi terk edemeyiz…
Peki ne yapacağız?
Hazırlıklı olacağız.
Birlikte düşünecek, birlikte güçleneceğiz.
Depremi kader olmaktan çıkaracak iradeyi ortaya koyacağız.
Ve en önemlisi: unutmayacağız.
Çünkü unutulan her acı, bir gün tekrar yaşanır.
Yeni bir acı daha yaşanmasın diye…
Bu kez sadece dua değil, önlem de edelim.
Yüreğimizin kalan yarısını da kaybetmeyelim.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Füsun Deniz YILMAZ
Yüreğimizin Yarısı Enkaz Altında Kaldı
Antakya’da... ekmeğini yedik, suyunu içtik. Misafir olmadık, ev sahibi gibiydik. Yüreğimizin yarısı orada kaldı.
Adana’da gençliğimiz geçti, hatıralar bıraktık sokaklarında… Ve 6 Şubat geldi.
Gecenin köründe gelen sarsıntı, sadece binaları değil, umutlarımızı da yıktı.
Günlerce haber alamadık. Sevdiklerimizin sesine hasret, gözyaşıyla bekledik.
Bazen bir ses, bazen bir nefes, bazen bir fotoğraf… Her şey birer mucizeye dönüştü.
O günden sonra hiçbirimiz aynı olmadık.
Bugün bu satırları yazarken kendimi borçlu hissediyorum.
Yaşadıklarımızı kelimelere dökmek bile zor ama susmak da ağır.
İstanbul depremi hepimizin kalbinde duran, adını anarken bile yutkunduğumuz bir korkuydu.
Korktuğumuz gibi olmadı belki ama…
Korkularımız kafamıza çivi gibi çakıldı.
Bu ülkede, bir sokakta çığlık duyulsa diğer şehir suskun kalamaz.
Depremler sadece fay hatlarında olmaz, insanların hayatlarında da derin yarıklar açar.
Şimdi soruyoruz kendimize:
Evlerimizi bırakamayız…
Memleketimizi terk edemeyiz…
Peki ne yapacağız?
Hazırlıklı olacağız.
Birlikte düşünecek, birlikte güçleneceğiz.
Depremi kader olmaktan çıkaracak iradeyi ortaya koyacağız.
Ve en önemlisi: unutmayacağız.
Çünkü unutulan her acı, bir gün tekrar yaşanır.
Yeni bir acı daha yaşanmasın diye…
Bu kez sadece dua değil, önlem de edelim.
Yüreğimizin kalan yarısını da kaybetmeyelim.